28 Eylül 2011 Çarşamba

YALNIZLIK ÇÖKTÜĞÜ ZAMAN

Oysa ki yalnızca bir kaç dakika sürmüştü. Öylece geçivermiştim önünden. Ama içime işledi yalnızlığı. Yaşlanmış kerpiç duvarlarının çatlakları arasından umuda yeşeren otlar; bir şeyler anlatmak ister gibiydi. Yılların yorgunluğuyla eğilmişti başı. Öylesine hüzünlü gözlerle bakıyordu ki. Tahtaları çürümüş, camları kırılmış,boyası eskimiş hatta yer yer dökülmüştü. Kim bilir en son ne zaman kapatılmış ve bir daha açılmamış olan kapısı, dimdik duruyordu durmasına ama gözlerindeki kırgınlığı gizleyemiyordu yine de. Yalnızca bir kaç dakikaya sığdırabildiğim kocaman hayaller, hikayeler canlandı gözümde. Çocuk sesleri, kahkahalar, ağıtlar çınladı kulağımda....

23 Eylül 2011 Cuma

MUTLULUK ÇİÇEKTİR, TOPRAĞI SEN

Bazen dağ başlarında açarlar. Uzakta, yüksekte, en tepede. Özensiz, düzensiz ama kendine has güzelliği ve mis kokusuyla, kendiliğinden. Bazen de emek ister, ilgi ister, şefkat ister. Pencerenizin önünde, sıcağınızda, yakınınızda olmasına rağmen, öyle kendiliğinden yeşerip büyüyemez, uğraş ister. O kadar çok sebebiniz vardır ki bazen mutlu olmak için; bir kelebek misali uçup, birinden diğerine dokunursunuz çiçeklerin. Bazen de sebebiniz olmasa dahi baharı beklemez mutluluk. Kışın ortasında açan kardelen çiçekleri gibi hayatınıza sokuluverir. Mucize gibi. Rengine kokusuna anlamlar yüklersiniz. İşte bu anlamlardır mutluluktan payınıza düşen. Her...

SENİ...

Bir çocuğun büyümesini izlemek gibi bana olan sevgini bilmek. Günden güne büyüyeceğini bildiğim halde, yarın ne olacağını hatta sonunu bildiğim halde beklemek. Emeklediğinde yürüyüşünü hayal etmek ama özlemle, merakla bekleyerek yaşamak gibi bir şey. Yalnızca o anın tadını çıkararak. Sonu gelmeyecek bir özlemle bekleyerek. O çok sevdiğim dizi filmi izlemek gibi bir şey, bana olan sevgini duymak isteyişim. Sonunu tahmin ettiğim halde, söylemeni istemeyişim ve heyecanla bekleyişim. "BEN SENİ..." diye başlayan o cümlenin sonunu duymak istemeyişim bundan. Sanki büyüsü kaçacak ve ben bu kadar heyecanla beklemeyeceğim bir sonrakini. Sanki sonu gelecek...

21 Eylül 2011 Çarşamba

KADINCA ''KADIN''

Erkek, evlilik inşasında çok şeydir. Kağıttır; kalemdir mesela. Ama kadın, her şeydir. Mimarıdır evliliğin. Çizer, şekil verir, hayat verir, can verir. Erkek, çok şeydir. Demirdir, taştır, sudur, çimentodur belki. Ama kadın her şeydir. Taşır; çalışır, çalışır, çalışır. Yorulur. Kadın, evlilik inşasının ustasıdır. Kadın ister, erkek istemez; kadın yapar. Kadın konuşur, erkek susar; kadın anlar. Kadın, sessizliği duyar. Erkek ağlamaz. Kadın; yerine ağlar, yerine sever, yerine duyar, yerine anlar, yerine... Adanmaktır kadın olmak. Emektir. ''BEN'' olamaz elbette evlilikte. Evlilik ''BİZ'' olmaktır. Oysa ki kadın olmak daima ''SEN'' olmaktır. Yerine...

20 Eylül 2011 Salı

AŞK OLSUN MANTIĞA

İnsan hangi duygusunu sorgulayabilir ki hayatta? Öfke mi? Şefkat mi? Kin mi; nefret mi? Hangisine engel olmaya çalışır? Kabul edelim ki hiçbirini. Beyin işi midir bu? Hayır. Gönül dinlemez... Ne gariptir ki insan; ''kutsal'' diyebilecek kadar değer biçtiği halde yargılamaya, sorgulamaya çekinmez AŞK'ı... Gönül işidir bu ama beyin dinlemez. O her şeyden üstün tuttuğumuz ''MANTIK'' nedense en olmadık yerde işler. Öfkeye, kine, nefrete işlemez. Anne şefkatinde, çocuk neşesinde, tabiat sevgisinde mantık aradık mı hiç? İnsanoğlu ne ister AŞK'tan? "ESKİDEN" derler ya hep. Evet eskiden herkes aşkına bakardı. Beyin de haddini bilirdi kalp de. Bu ne karmaşa...

18 Eylül 2011 Pazar

ÇARŞAMBA'YA MEKTUP VAR

Anılarımın Şehrine... Nasılsın? Neler yaşıyor, neler yaşatıyorsun güzel sokaklarında şimdi kim bilir. Dolaşıyor mu aşıklar  yine çiçekli bahçelerinde? Nazlı nazlı salınıyor mu ırmağının boylarında çam ağaçları? Yeşilırmak sevgiyle selamlayarak seni; akıyor mu yine usul usul? Ne güzel yaşanır şimdi oralarda bahar. Ah, şimdi oralarda olmak vardı!... Seninle yaşamak vardı baharı. Buralarda nasıl özlemle anlatıyorum seni bir bilsen. "Memleketler içinde en güzel memlekettir." diyorum Çarşamba. Kıskanıyorlar seni benden. Yapmayın diyorum, hepinizi seviyorum ama Çarşamba'mı bir başka seviyorum işte. Evet, anılarımın şehri, gönlümün gözü seni düşünüyorum...

11 Eylül 2011 Pazar

BÜYÜDÜK VE BAŞIMIZ GÖĞE ERDİ SONUNDA

Çocuk kalmayı becerebilseydik keşke... Anlamsız da olsa gözyaşlarımız; en azından bir işe yarardı... Derlerdi ki: "Sen yeter ki AĞLAMA..." Koşup gelirdi yanımıza o en çok ihtiyaç duyduğumuz. Ve sarardı şefkatli kollarıyla. Gülüşümüz içten; kahkahamız şen olurdu. Kafamız yastığa beş kala dalardık uykuya. Kim bilir; belki mutlu rüyalar bile görürdük. En azından sabah olsun isterdik, gün yeniden başlasın ve sonra yeniden... Oyunlar kurardık; bozup tekrar kurardık ve sonra tekrar. Bir telafisi olurdu mutlaka her şeyin. Bir küser bir barışırdık. Uzun süren küslüklerimiz; mutsuzluklarımız, telaşlarımız; yalnızlıklarımız olmazdı. Ve biz; bir çocuğun...

8 Eylül 2011 Perşembe

ÇIĞLIK

Bazen hayata çok erken geldiğimi düşünüyorum. Bazen de geç kaldığımı...Tam zamanı demişliğim azdır bir çok şey için...Gitmek zamanı gidemeyişlerim, konuşmak zamanı susmuşluklarım(...)var benim... Beklemeyi bile beceremeyişim bundan... Korkumdan... Ya hep geç kaldım ya da çok erken çünkü... İçimde koca bir boşluk... Yerini neyin dolduracağını başını, sonunu, sınırlarını kestiremediğim bir boşluk... Dışarı çıkmak geliyor içimden... Çığlık atmak... Derin derin nefes almak... Solumak karanlığı... Koşmak... Bağıra çağıra şarkılar söylemek... Sonra oturup bir köşeye; geceyi dinlemek... Gülmek sebepsiz... Saatlerce gökyüzüne bakmak... Yıldızların gizemini...

Page 1 of 13123Next
Gri Kelebek sitesinin tüm hakları Öznur HEDİK'e aittir.
İzin alınmadan ve kaynak göstermeden alıntı yapılamaz!


Paylaş!

Twitter Delicious Facebook Digg Stumbleupon Favorites