20 Kasım 2013 Çarşamba

BEN KİMİM?

Ne ışığım ne gölge Gizli bir düşüm Varlıkla yokluk arasında Yalnızca bir kuşkuyum Hayalle gerçek arasında Anlamsız bir heceyim Ses ile sükun arasında Şimdi'nin düşündeyim Geçmişle gelecek arasında Erimekteyim gün be gün Ateşle su arasında Bir gerçeğin yalanıyım Kalmakla gitmek arasında Ne 'giz'im ne de 'iz' Belki de 'hiç'im Yokum! Yada hiç olmadım Yaşamak ve ölmek arasında...

19 Haziran 2013 Çarşamba

İKİ YALNIZ

Avaz avaz susuyordu Derin derin soluyordu sessizliği Ağlamaklı bir çocuk oluyordu gözleri "Saklarım seni" diyordu "Seni saklarım da; kendimi saklayacak yer bulamıyorum." Sözleri sığmıyordu sesine Öncesi yoktu... Sonrası meçhul... Kocaman bir ŞİMDİ vardı Hiç eksilmiyordu... O gözler ki düşlerimin aynası, bir hayat geçiyor gözlerimden, Gözlerine, Ruhuna akıyordu... Susuyorduk! Korkuyorduk... Gözleri tekrar tekrar "Saklarım seni" diyordu, "Seni saklarım da kendimi saklayacak yer bulamıyorum." Neden lanet olası evrende ikimizin sığacağı bir dünya yoktu? Neden iki ruhu birden barındıracak bir yer, bir yel, çöl, deniz, kum, toprak Neden bir harabe yoktu? Yorulmuştuk... Hakikat umurumuzda değildi. Bütün zamanlar yok olmuş, zamansızlığı içiyorduk... Öznur Hedik

24 Mayıs 2013 Cuma

ÇINARIM

İnsanın doğayla olan özdeşliği hep dikkatimi çekmiştir.Kimini rüzgarlar anlatır, meltemi de var poyrazı da.Kimini kar, yağmur fırtına belki...Kimi toprağa benzer,kimi denize.Okyanus olanlarımız bile vardır.Kimimiz çakıl taşları kimimiz yaprak,kimimiz bulut ve belki de bir yağmur damlası... Kimimiz yıldızlara, kimimiz bir ağacın kovuğuna, kimimiz bir karıncanın yuvasına gizler kendini... Hepimizin hayatında bir kaç yıldızı ve mutlaka bir güneşi olmuştur.Ve sen o kadar çoksun ki; okyanus desem eksik kalır gönlünün derinliğini, zenginliğini, enginliğini anlatmaya. Güneş bile geceye teslim eder kendini.Seni bir şeyle anlatmak aptallıktır.Sen o kadar çoksun ki...Bazen denizlere benziyorsun; asil, mavi...Bazen asi akarsulara, sellere hatta...Toprak, su, ateş, hava. Her şey sende gizli.Temmuzda gölge, şubatta ateş gibi.Nefes gibi...Fakat en çok bir ağaca benziyorsun.Köklü bir çınar ağacına. Yağmurlar, rüzgarlar tanıyorsun.Toprakla arkadaş, yıldızlarla sırdaş olmuşluğun var. Kimseler bilmez, anlayamaz seni benim kadar. Bilirim ki ulu bir çınar ağacının kalbi köklerinde gizlidir.Varsın dökülsün yaprakları, kırılsın dalları... Yeniden yeşerir.Yediverenlerin azmini, kardelenlerin umudunu taşıyorsun kalbinde.Doğanın en güzel renklerini, kokularını barındırıyorsun.Yazın sıcağını, baharın neşesini saçıyorsun. Sen kainatta herhangi bir şey değil, kainatın kendisisin. Sen cansın. İyi ki varsın...

YALAN DEĞİL

Kor var hâlâ küllerin altında
Bir ses bir çığlık
Ömrün sokaklarında 
Sana çarpıp geri dönen
Hayır! Serap değil!
Yalan değil!
Dokun öyleyse 
Yanar ellerin 
Sahi sen de duymuyor musun?
Gücün varsa, dilin varırsa yalan de
Ve bir daha söz etme yıldızlardan
Söndür hepsini
Öyleyse bana aydınlıktan söz etme
Kaybolsun gündüzler, gecenin içinde
Öyleyse gölün ortasında kavrulalım susuzluktan
Hatta kaybolalım ıssız bir çölde...

Öznur Hedik

YİTİK



Hepsi kül rengi bir hayalden ibaretmiş
Sorulmamış soruların cevabını beklemek gibi biraz.
Ağır bir hasta gibi...
Belki de son seferi gidişe ayarlanan ağır vasıta 
Ne bileyim işte çıkmaz bir sokak belki
Yankısı olmayan bir çığlık...
Neyse ne!
Bil işte 
Denizi kurumuş bir kumsalım şimdi.
Gör!
Erguvanın boynu bükük...

ö.h












Gri Kelebek sitesinin tüm hakları Öznur HEDİK'e aittir.
İzin alınmadan ve kaynak göstermeden alıntı yapılamaz!


Paylaş!

Twitter Delicious Facebook Digg Stumbleupon Favorites